7 Ekim 2012 Pazar

Düşünmenin Önemi

Düşünmeye başlamaya aslında bilinçsizken başlıyoruz.Daha bebekken istemsiz olarak düşünüyoruz,kavrıyoruz,hayal ediyoruz.Beynimiz anne karnında başlıyor çalışmaya.Zamanla gelişiyor ve kullanmayı öğreniyoruz onu.Yani beynimizi.Sıfırdan bir şeyler üretebiliyoruz.Çünkü yaratılışımızın niteliklerinde bu var.Belki madde olarak yoktan var etme kudretine sahip değiliz ama bir düşünce olarak onu yoktan var edebiliriz.Düşünce icratların temel taşıdır.İnsanı geliştiren en büyük çalışmalardan biridir.

Şimdi gelelim asıl konumuza.İnsan zamanla neden daha az merak eder,düşünür,sorgular?Kendinize sorun bu soruyu ve şunu da ekleyin,çocukken durmadan sorular soran çocuğa ne oldu da şimdi merak etmiyor,kovalamıyor,araştırmıyor,ilgi duymuyor ve en kötüsü düşünmeyip sadece söylenenleri ile yapması gerekenleri yapıyor?Neden gün geçtikçe ve büyüdükçe daha az merak ediyoruz?Soruları cevapsız bir şekilde unutuyoruz veya geçiştiriyoruz.Üzümünü yemeye çalışırken bağıyla ilgilenmiyoruz.Çünkü insan kolayı ister.Her durumda.Zorlukları sevmez,çünkü ödül odaklı çalışır.Önüne bir muz koymamız gerekir o beyni çalıştırmak için.O muz olmadan o yolda yürümez.Yani bir şey yaparken eline bir şey geçmesini ister.Hep somuta odaklıdır.Bu yüzden zamanla maddi yönü kuvvetlenir ve para için,kariyer için,itibar için,rahat yaşamak için çalışır.Bir makineye döner.Söylenenleri  ona mühendisi tarafından verilen kabiliyetleriyle gerçekleştirir.Kendi kendine bir şey yapamaz çünkü bir sebebi yoktur yapmak için.Bu yüzden insan herhangi bir şeyin gizemini anlamaz,kavramaya çalışmaz sonunda muz kazanmayacaksa.Bu yüzden sanatsal yönden,manevi yönden,yaratıcılık yönünden ilerleyemez.Dünyayı farkedemez ve zamanla körelir o küçük,meraklı çocuk .Çılgın olun,deli olun,saçma sapan hareketler de yapabilirsiniz.Nasıl daha iyi düşünecekseniz o pozisyonda bekleyin.Merak edin fakat bu merak demek değil bir inşaata girmek.İnsan pekala güvenli yollardan da merak edebilir ve bu merağını bilgiyle giderebilir.Saçma sapan şeyleri yapmak istemek merak değil insanların cesaret takma adıyla çağırdıkları aptallıktır.Aptal olmayın bunun yerine merak edin.Düşünün.Dışarıya çıktığınızda atomları,insanların ne düşündüklerini,hangi insan neden orada,rüzgarı,gökyüzündeki bulutlar,yıldızlar,güneş,köpekler,yapraklar,taşlar....Her şeye kafa yorun.İnsanın zihni yorulmaz,öğrenme kapesitesi yoktur.Siz hiç duydunuz mu,bir insan 10 dil öğrenip aklının dolduğunu ve fazlasını almadığını?YOK,ZİHNİN HERHANGİ BİR SINIRI YOK!Tembellik sizin en büyük sınırlayıcınız.İnatçı olun.Ve sadece kendinize karşı gelin.İçinizdeki ses size aksini söylediğinde siz ona aksini söyleyin ve inat edip merak edin.Önünüze bir muz konmasını beklemeyin,kendiniz gerekiyorsa bir muz yaratın ve onu kafanızın içinde alın ve hiçbir zaman 'tamam başardım,yapmam gerekeni yaptım' demeyin.100 yaşına da gelseniz düşünün,üretin,yaratın.Bir şeyler düşünmek yaratmaktır zaten.Kimse sizden daha zeki değil.Aptal olmayı seçenler vardır onlar aptaldır ve yapacak bir şeyiniz yoktur bu konuda.İnsanları değiştirmeye çalışmayın.Siz normal yaşayarak zaten yeterince etki edeceksiniz.Doğallığınız en büyük farkınız ve etkiniz olacak.Bunları düşünerek,merak ederek,araştırarak elde edeceksiniz.

Bilgi,erdem,ilham,yaratıcılık,yenilik,sanat,üretim,mutluluk,dahilik,er kişi olabilmek sadece düşünmeden,merak etmekten,sorgulamadan geçer.Araştırın,okuyun ve herhangi bir şeyi ne küçümseyin ne de dışlayın.Her şeye eşit mesafede kalın.Aklınızı özgür bırakın!

1 Ekim 2012 Pazartesi

Herkes Fotoğraf Çekemez

Çok büyük aralıklarla yazıyorum belki.Fakat yazmak hoş bir çalışma.İnsan içindekileri bir yere biriktirme ihtiyacında.Belki birgün sıklıkla yazmaya başlarım :)

Bu yazımın konusu 'Fotoğraf' genel anlamıyla sanat olarak fotoğraftan bahsetmeye çalışacağım.Ben bir fotoğraf sanatçısı değilim.Bu işi profesyonel olarak yapmıyorum fakat beni rahatsız eden bazı şeyler var onları dile getirmek istiyorum.

Öncelikle fotoğraf,bir makine aracılığıyla(kompakt,filimli,slr,dslr) gibi çeşitleriyle (belki daha da vardır.) çekmek istediğimiz konunun yansıttığı ışığı sensöre ya da filme gerekli pazometrik değerlerin belirlenmesi sonucunda işlenmesidir.Belki karışık gelebilir fakat kısaca bir şeyin o anki halini dondurmaktır fotoğraf.

Ben ise bu yazımda fotoğraf çekmenin sadece deklanşöre basmak olmadığını biraz izah etmek istiyorum.Ve çekilen fotoğrafların hani (müthiş çıktı,aman tanrım,harika,fevkalade!) gibi sıcağı sıcağı tepkilerle değil de şöyle biraz vakit geçtikten sonra daha objektif olarak yorumlanması kanaatindeyim.Sonuçta her fotoğrafta bazı kusurlar vardır.İddia ediyorum her fotoğrafta bu vardır.Çünkü kusurlar nicel değildir niteldir.Her bakan farklı yorumlar şu olsaydı daha güzel olurdu der.Hiçbir fotoğraf kusursuz değildir.Sadece çoğunluğun beğendiği fotoğraflar ön plana çıkar olay budur bir de fotoğraftan anlamayanların yücelttikleri var onları ayrı işlemek lazım.

Bir fotoğrafta en önemli faktör ışıktır.Çünkü ışık görüntüyü oluşturur.Fotonların olmadığı bir dünya düşünün her şey siyah olurdu.Göz bebeği alışır falan demeyin her şey her zaman siyah olurdu sizin kırmızıya boyadığınız bir şey kırmızı olmazdı.Renk olmazdı.Herhangi bir şeyi görmemizi sağlayan şey ışıktır.o yüzden fotoğrafta en önemli şey ışıktır.

Işık üzerinde durmamın sebebi yukarıda bahsettiğim gibi fotoğrafı oluşturan temellerdendir ışık.Şimdi ışık kullanımına gelelim.Işık kullanmak bir yetenektir.Malesef iyi bir makine edinmek ışığı kullanabilmek demek değildir.70 sene önce de fotoğraf çekiliyordu o zaman böyle makineler mevcut değildi ama harika fotoğraflar elde edilebiliyordu.İş biraz da yetenekte bitiyor.Net bir şekilde söylemek gerekirse ışığı kullanmayı bilmeyen biri fotoğrafçı.Örneğin akşam vakti portre çekicekseniz o ışık çektiğiniz kişinin suratına düşmelidir.Siz ışığı portrenin ensesine düşürürseniz portre karanlık olur ve saçma sapan bir görüntü elde edersiniz.İstisnalar vardır elbet fakat ben doğal ışık kullanımından bahsediyorum flashlar hariç.Efendime söyliyim 50mm lensle portre çekmekle de iş bitmiyor.Fotoğrafın ortasına koymamalısınızkonuyu.Altın oran denen şey ile fotoğrafı eşit 9 parçaya bölüp ortadaki dikdörtgenin köşelerine yerleştirmelisiniz konuyu vsvs...gider.Bunları öğreten kurslar var fakat bu biraz kişinin sanatsal zekasıyla alakalı ve biraz da mütevazi oluşuyla.Günümüzde sosyal paylaşım sitelerde XXXX PHOTOGRAPHY tarzında saçma sapan ve fotoğraf sanatıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan sayfalar kuruyor amatörler.Eğer fotoğrafla ilgilenecekseniz böyle bir hataya düşmeyin.Fotoğraf büyük emek ister.Bir kişi 40 sene fotoğraf çekse de uzman olamaz.Hala yeni şeyler öğrenebilir.Sakın ben fotoğrafçıyım edasıyla böyle şeylere girmeyin.Kendinizi çok iyi biliyor sanıp öğrenmemeye başlarsınız ve gelişemezsiniz.

Ve ek olarak fotoğraf sanatına girmek isteyenlere net önerim piyasada alabileceğiniz en ucuz bodyle bu işe başlayın.Body fotoğrafı etkilen son şeylerden biridir.Fotoğrafı göre güzel gösterecek en önemli faktör lenstir.Ve lenslerin modası geçmez 40 senelik lensler hala kullanılıyor.Ama bodyler 2 sene sonra eskir.Siz yatırımınızı lensten yana yapın.Bu konuları araştırın.Fotoğraf terimlerini öğrenin.Gerçekten not tutarak bu işi yapın ve deneyin durmadan deneyin.Hiçbir zaman oldu demeyin.Bu sefer oldu demeyin.Böylece her zaman daha iyi kareler elde edebilirsiniz.

10 Haziran 2012 Pazar

   Küçük bir tespit çıkardım sokaklarda dolaşırken.İnsanların aslında ne kadar duyarsız oldukları konusunda.Bu tespitime hak verebilirsiniz elbet,hatta siz de deneyebilir ve küçük gözlemler yapabilirsiniz.Benimkiler de birkaç küçük yorumdan ibaret.Genellemek de doğru olmaz fakat böyle olduğuna inancım yüksek artık.

  Hergün dışarıya çıkıp bir yerlere gidiyoruz,toplumun içindeyiz bazı davranışlarımız var ahlaki kurallar ve hukuki kurallara uyarak bir şeyler yapıyoruz.Fakat yaptıklarımız sadece bu kurallara uyuyor diye doğru olabilir mi?Örneğin yolda yürürken insanların birbirlerini yüzlerine bakmaması,aslında tanıdığı kişilere selam vermemesi,bir sorun gördüğünde oradan kaçması,gözünü kapatması dünyaya bir nevi bana dokunmayan yılan hesabı davranması ne kadar doğru?Herhangi bir kural ihlali yok fakat bir birey olduğumuzu unutup bir sistemdeki çark ya da bir fabrikadaki makine gibi davranırsak toplumlar nereye gider?Dayanışma denen,komşuluk denen kavramlar yok olmazlar mı günden güne?Neden üst kattaki komşumuza elimizde bir tabak tatlıyla gitmiyoruz artık?Neden her gün gördüğümüz insanlara selam vermek yerine kafamızı çeviriyoruz?Korkuyor muyuz aslında yoksa üşeniyor muyuz?Birileri kafamıza silah mı dayıyor sanki tüm bunları yapmak için?Neden birlik olmak yerine herkes kendi köşesine çekilip yalnız bir hayat ve bunun sonunda yalnız bir ölümü bekliyor?Artık selam vermek bile farklı bir algı yaratıyor toplumda.Kendimizi buna inandırmış durumdayız ne yazık ki.Yalnız olduğumuza inanmışız,sanki insanlarla konuşmamız gerektiğini kanaatini biri bize yüklemiş ve bizde öyle davranıyoruz.Artık arkadaşlar bile başlarına dert almamak için hatır sormuyor,gelecek cevap zaten hep olumlu oluyor.Çünkü cevabı verende bilmediği bir muhabbete girmek istemiyor.Örneğin 'nasılsın?' sorusuna 'kötüyüm' cevabıyla başlayan bir muhabbet pek yaşanmıyor.İnsanlar kötü olsalarda iyiyim diyerek geçtiriyorlar.Paylaşmıyoruz,ne fikirlerimizi ne de gerçek duygularımızı.Korkuyor muyuz?Bilmiyorum yapabildğim en iyi şey gayret göstermek,durduramasam da.Çabalıyorum en azından yoruyorum kendimi.Komşularımızla muhabbet etmeye çalışıyorum herhangi bir çıkar gözetmeksizin.Yine de aynı kafada birini bulamadım.Benden kaçmayan birisi çıkmadı karşıma.Üzücü bir durum fakat insanların ruh hallerini anlayıp empati kurmaya çalışıyorum.Sistem bizim böyle davranmamızı istiyor ve bizde bunu harfiyen yerine getiriyoruz.Sistemin başında üç beş kişi var onun dışında herkes işçi.İnsanlar özgür iradeleri olduğunu savunuyor fakat yanlış bize ne alacağımızı o grup, reklamları ve sunduğu sınırlı seçeneklerle belirliyor.Biz her türlü o üç beş kişiyi daha da büyütüyoruz fakat farkında değiliz.Özgürüz diyoruz ve bu yalana inanıyoruz.Bu kişiler neden bizim bütün olmamızı istemiyorlar?Sebebi aykırı bir durum olursa bütünlerle baş etmek teklerle baş etmekten zor.Tek bir kişi böyle çıkıp farklı davranırsa sistem onu eziyor fakat büyük bir çoğunluk ortaya çıksa belki o zaman insanlar birbirlerine daha çok merhaba der ve gerçekten kötü olanlar ise kötüyüm diyebilirler.

Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.Küçük gözlemlerimi aktarmak istedim.Bazı sorular sorarak sizin kendi içinizde bu sorulara en doğru yanıtları vermenizi istedim.Ha bir de eleştiri ve yorumlarınızı bekliyorum :)

Behnan Balaban


9 Haziran 2012 Cumartesi

Herkes bir şeyler ister bu hayatta.Hiçbir zaman doyamayız işte.Sevgiliye bile doyamayız.Hiç tadamasak bile doyamayız.Tadını bilmediğimiz bir şeye nasıl olur da doyamayız?Hiç tadmadıkki.Belki iyi belki kötü.Galiba aşkın mükemmeliği gizeminde gizli.Ne zaman birini sevecek olsam onun tadına bakmak yerine sadece sevmekle yetiniyorum.Tamam susuzluğum artıyor fakat bu farklı bir şey insanı olgunlaştıran bir acı.Belki de ne bileyim öyle işte...Umarım hoşunuza gider bu şiirim ve ne anlatmak istediğimi değil de sizin bu şiirden kendi adınıza bir şeyler çıkarmanız beni memnun edecektir.İllaki beğenin demiyorum :)Yorumlarınız bekliyorum....



     Çok Bir Şey İstemiyorum
Yeni bir rüyaya uyanmak istiyorum
Sevebildiğime inandığım bir düş
Karanlığın daha zayıf olduğu
Mutluluğun hükümran olduğu bir hayat

Bir ev istiyorum
Sıcacık,içini ısıtan insanın
Severek ulaştığım
Yalnız hissetmediğim bir yer

Çok bir şey istemiyorum aslında
Kıskançlıkların,somutkanlıklarında
Sevinçlerin,gülüşlerinle
Seni istiyorum sadece


Behnan Balaban

7 Haziran 2012 Perşembe

İki şiirimle beraber yatıyorum.Eğer okuyan olursa ve biraz kendinden bir şeyler bulursa burada ruhum elbet duyacaktır sizi.İyi geceler...

    





   İki Damlaydık

Damlalar halinde düştük yere
Aynı oluktan geçtik
Aynı ırmakta yüzdük
Tekrar sevene dek durmadan aktık

Bir aşığın iki gözünde
İki damla olduk bazen
Terkedenlerin arkasından atılan
Bir kova su olduk

Hiç bırakmadık birbirmizi
Birlikte aktık ömürlerce
Sevdik,
Döndük dolaştık yine aynı denize düştük
 

Behnan Balaban